1940 Yılında Kozyatağı’nda 40 hane vardı.
Kozyatağı’nda sokak lambası yoktu. Reşat Paşa Konağından Kazasker ve Erenköy’e doğru havagazlı sokak lambaları vardı. Sokak lambaları, görevlisi tarafından sırasıyla meşaleyle tutuşturulur, sabahları aynı görevli tarafından söndürülürdü.
Reşat Paşa; Sultan II. Abdulhamit Han’ın Maliye Bakanıydı.
Mareşal Kazım Karabekir Paşa’nın köşkü Erenköy’deydi. Karabekir Paşa çok merhametli, alçak gönüllüydü. Herkesin hatırını sorardı.
Mareşal Fevzi Çakmak Paşanın köşkü de Erenköy’deydi. Fevzi Paşa sakin bir insandı.
Ünlü bestekar Yesari Asım Ersoy’un evi de Erenköy İstasyonunun altındaydı.
Kozyatağı İsmi Hakkında Üç Rivayet Vardır
İsim konusunda 1868 tarihli, blog sayfamızda bir kısmı bulunan Abdulhalim Efendi vakfiyesinde şu ibare geçmektedir: "Üsküdar şehrine bağlı Eren köyü civarında Kozinak adlı yer.."
1940 tarihinde Kozyatağı’nda sadece Abdulhalim Camii mevcuttu. Abdulhalim Camii Şeyh Abdulhalim tarafından yapılmış, Rufai Tekkesiydi. 1926 tarihinde Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanunundan sonra, camiye dönüştürüldü.
Tekke küçük bir yapıydı. 1955 yılında inşaat ustası Sefer Kalfanın gayretleriyle büyütüldü. Camiyi büyütmek için caminin arka duvarı hizasına beton direk yapılarak hem çatı yükseltildi, hem de arka direkten sonra gelen kısım ilave edildi. Bu ilave sonrasında küçük de olsa, camiye kadınlar için sermahfil (ikinci kat) ilave edildi. Mevcut haliyle caminin sol yan duvarının ortasındaki kiremitler caminin eski çatısının hizasını göstermektedir.
Caminin ahşaptan bir minaresi vardı. Sefer Kalfa yenisini yapmak üzere bir ip takıp asılınca, minare hemen yıkılmıştır. Mevcut minare 1955 yılında Sefer Kalfa tarafından yapılmıştır. Sefer Kalfa, daha sonra uzun süre Kozyatağı’nda muhtarlık yapmıştır.
Abdulhalim Camii çok küçük olduğu için teravih namazlarını çınarların altındaki tarihi namazgahta kılınır, namazgahın aydınlatılması için çınar dallarına sekiz ile on arasında gazlı gemici feneri asılırdı.
Namazgah mahallinde ramazan ayında teravih sonrasında, Karagöz Hacivat oynatılırdı.
Cumartesi ve pazar günleri çınar altında Yahudi Muis Efendi Laterna çalar, dinleyicilerden 25 kuruş ücret alınırdı.
Adalardan gelen Rum ve Yahudi cemaati mensupları, piknik maksadıyla kendi kültürlerine uygun müzik ziyafeti verirlerdi.
Namazgah duvarının kıble tarafında, gürül gürül akan bir çeşme vardı. Çeşmenin; geniş, derin ve büyükçe mermerden yapılmış, değirmene gelenlerin hayvanlarını suladıkları yalağı mevcuttu. Yalak ayrıca, yaz aylarında meyvelerin ve ayranların soğutulması için kullanılırdı.
Çeşmenin yalağı blok mermerden yapılmıştı. Yalak, çınarların bitişiğindeki binanın giriş kapısının önündeki dolgu kısmın altında kalmıştır. Çeşmenin kitabesi ise hayli büyük olup, Sabancı ailesine ait Atlı Köşkte sergilenmektedir.
Çınarların kuzeyinde, mevcut haliyle Ziraat Bankası lojmanlarının bulunduğu arazi; Rumlardan kalma Ayazma’ydı. “Ayazma” pınar manasına kullanılıyordu. Bu ayazmadan çıkan su, künklerle çınarların altındaki havuzda toplanırdı. Havuzdan üç kol halinde çıkan suyun bir kolu, bahsi geçen çeşmeye akardı. İkinci kolu Mehmet Çavuş Camii’nin bulunduğu yerde bulunan bahçeyi sular, üçüncü kolu ise Mehmet Çavuş ve Abdulhalim Camilerinin doğu sınırını takip ederek denize kadar ulaşan dereye akardı. Su aslen mahallenin olup, Fatih döneminden beri mahallenin istifadesi için akmaktaydı.
Namazgah büyüklerimizin ifadesine göre, Fatih’in akıncıları tarafından kurulmuştur. Bir namazgah da, eski Üsküdar yolunda Ali Gazi Baba türbesinin yakınında bulunmaktaydı.
Çınarların karşısındaki mazotlu un değirmeni 1940 yılına kadar çalışmış, 1940’lı yıllarda hurda vaziyete gelmiştir.
1961 Yılında bir kış gününde yolumuz Selanik’e düştü. Soğuktan sığınmak için rastladığımız kahveye selam vererek girdiğimizde, hafif sesle selamımıza karşılık veren ihtiyar, yanına çağırdı. Nereli olduğumuzu inceden inceye sormaya başladı. En sonunda İstanbul Kozyatağı’ndan olduğumuzu öğrenince çok sevindi ve gözleri yaşararak: “Değirmen duruyor mu?” dedi. Kendisinin Büyükbakkalköy’den (mübadele) değişim sebebiyle Selanike geldiğini, Büyükbakkalköy’den çok defa Kozyatağı’na değirmene geldiğini anlattı. Ben de biliyorum ki; Büyükbakkalköy’de Rumlar otururken burası, mübadeleyle Selanik Türkleri’ne tahsis edilmiştir. Büyükbakkalköy karakolunun yakınında Rum kilisesi mevcuttu. Hali hazırda kilisenin temelleri görünmektedir.
Çınarların batı tarafındaysa bir karakol mevcuttu.
Namazgah’ın doğu sınırından başlayıp Kozyatağı okuluna kadar olan alan Hüseyin Paşanın köşkünün de bulunduğu, Hüseyin Paşa çayırıydı. Köşk kalıntısı Abdulhalim Camii’nin doğu tarafındaydı. Köşk bahçesinde yıkık vaziyette havuzlar da vardı. Hüseyin Paşanın iki oğlundan biri olan Mazhar Bey, padişahın süvari zabitiydi. Diğer kardeşi Hayri Bey ise bürokrattı. Her ikisi de güzel Fransızca bilir, efendi kişilerdi. Hüseyin Paşanın Bayar Caddesi üzerinde, halen kalıntıları bulunan ikinci bir köşkü vardı. Bu köşk de Hüseyin Paşanın hanımı, Rus asıllı İhsan hanım adıyla yaşlı kadın kalır, o sebepten dolayı köşke, İhsan Hanım köşkü de denirdi.
Şakacı Sokağı’nın Hikayesi
İDRİS GÜRBAK
(ASIRLIK KÖFTECİ)
1934 ARNAVUT GÖÇMENİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder